Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Islık

 Odamızın kapısının kolu eskidir, üstündeki işlemeleri kaybolmaya yüz tutmuş, yavaşça indirir kolunu, ağlamaklı şekilde açılır. Maraton başlar sanki tüm tozlar çevreye uçuşur, küf kokusu ve havasız oda karşılar. Seni görsün diye aranır gözler, sokak lambasının ışığı üstüne düşer yastığının, boşluğa bakışlarım düşer, dipsiz denizlere benliğim. Odamız küçüktür, sen gittiğinden bu yana çoban ıslığı kadar ıssız. Pencerenin önünde kabullenmiş bir bekleyişle bekleyen masa ve sandalye, onlara kavuşmamı pek de sevinmemiş şekilde karşılar. Küllük dolmuş artık sığmazdı masaya, içimdeki boşluğa katran yamar gönlünü alırdın.  İlk ilmiği atmadan önce, notların üstünden fazla sabırsız olan külleri halıya silkmekten başka çare bulunmazdı.  Aralarından boş bi kağıt koymalı baş köşeye ve başlamalı ölümün köşesinde uçuşan uçurtmalarla yarışmaya.

Mary

Uykusuz gecelerin sonu hep elvedalarla biterdi. Senle geçen vakitler ansızın ayılmamla sona erdi. Küçük bir istiridye sanki, daima sakladı içindekileri. Tebessüm ederek alıkoyardı kalbimi. Vazgeçtiğin her yolun ucu benle mi biterdi? Artık değiliz ikimizde bu oyunun bi ferdi. Her gidişinde arkandan gözlerimden su dökerdim.  Bulutun olur düşen yağmurda saçlarını koklardım. Bitmeyen düşün ortasında mutluluk mu daima giderdi? Uykularda değil ömrümde olsaydın isterdim. Öykülerin sonunu yazamadığı tek çiçeksin. Ve hayallerimiz öylece ölmeyi beklerdi.